Rare Beauty’nin Substack Stratejisi: Marka İçeriklerinde Samimiyetin Gücü
Substack, bağımsız yazarların ve tutkulu içerik üreticilerinin sesini duyurduğu bir platform olarak doğdu. Peki bir marka, bu organik ve kişisel dokuyu bozmadan burada nasıl var olabilir? Rare Beauty’nin “yarı-resmi” Substack bülteni, tam da bu soruya cesur bir yanıt veriyor.
Arka Plan: Substack ve Markalar İçin Yeni Bir Sahne
Substack’in kuruluş amacı, profesyonel müzik eleştirilerinden ziyade “Hey, bu albüm harika, bir dinle!” diyen tutkulu müzik severlerin buluşma noktası olmaktı. Peki bir güzellik markası, bu samimi ortamda kendine nasıl yer buldu?
Rare Beauty’nin Yaratıcı Strateji Direktörü MacKenzie Kassab, Substack’i kişisel olarak takip eden bir kullanıcıydı. Markanın bu platforma giriş kararı, klasik bir “kurumsal iletişim” hamlesinden çok, gerçek bir içerik tutkununun sezgileriyle şekillendi.
Ders 1: Ürününüze Tüketici Gözüyle Bakın
Kassab’ın altını çizdiği ilk nokta şu: “Ofiste çalışırken, yeni bir allık ürünü artık sıradan geliyor. Ama tüketicinin ilk kez gördüğü an büyülü.”
Rare Beauty’nin Substack bülteninde, ürün geliştirme sürecindeki “ara sahneler” paylaşılıyor:
- Kusurları Saklamamak: Sıvı allığın fazla pigmentli olduğunu itiraf etmek gibi…
- Üretim Hikayeleri: “Chief Product Officer” ile röportajlarda, bir pudra allığın nasıl doğduğunu anlatmak.
Bu yaklaşım, tüketiciye şunu fısıldıyor: “Biz de sizin gibi deneyerek öğreniyoruz.”
Ders 2: Kusurları Sahneleyin
Pazarlama dünyasında “mükemmeliyetçilik” bir norm haline geldi. Oysa Kassab’ın dediği gibi:
“Büyük bir marka bile olsak mükemmel değiliz. Yolda çukurlar var, ama sonunda her şey yoluna giriyor.”
- Bloopers (Şakalar): Ürün geliştirirken yaşanan komik hatalar,
- “Celebrities, They’re Just Like Us!” Etkisi: Marka ile tüketici arasındaki yapay duvarı yıkmak.
Bu strateji, marka sadakati oluşturmada “kusursuz” reklamlardan çok daha etkili.
Ders 3: Platformun Ruhuna Saygı Gösterin
Substack’in topluluğu, erken dönem sosyal medyanın samimiyetini taşıyor. Rare Beauty buraya “kurumsal bir sesle” girseydi, muhtemelen dışlanırdı. Kassab’ın çözümü:
- “Gossip Girl” Tarzı İmzalar: “Yarı-resmi” ve anonim bir üslup,
- Minimal Ekip: “Takım dediğin benim!” diyerek bireysel bir içerik üreticisi kimliği.
Kritik Soru: Bir marka, bir platformun kültürünü bozmadan nasıl entegre olabilir?
Cevap: Platformun değerlerine uyum sağlayarak. Substack’te “iyi yazı” öne çıkıyorsa, marka da “ürün satmaktan” çok “hikaye anlatmalı.”
Ölçülemeyenin Gücü: Duygusal Bağ
Kassab’a göre pazarlamanın en değerli yanı, “insanlara bir şey hissettirebilme gücü.” Rare Beauty için bu, “kendini kabul etme” ve “ait olma” duygusu.
“Topluluğumuzdaki bir kişinin bile kendi teninde rahat hissetmesini sağlamak, işime anlam katıyor.”
Son Söz: Pazarlama, Manipülasyon Değil Yol Arkadaşlığıdır
Rare Beauty’nin Substack deneyimi, markaların “dürüst içerik”le nasıl derin bağlar kurabileceğini gösteriyor. Yeni nesil tüketici, “kusursuz” değil “gerçek” olanı arıyor. Belki de pazarlamanın geleceği, ürünleri değil insanlığı anlatmakta yatıyordur.
Marco’nun Yorumu:
“Substack, markalar için bir ‘dijital samimiyet laboratuvarı’ haline gelebilir. Rare Beauty’nin hamlesi, ‘content marketing’ ile ‘community building’i birleştiren cesur bir örnek. Unutmayın: İnsanlar artık ‘satın al’ demenizi değil, ‘ben de senin gibiyim’ demenizi bekliyor.”
Anahtar Kelimeler: Substack pazarlama, marka samimiyeti, içerik stratejisi, Rare Beauty, duygusal bağ pazarlaması